Kaderin fısıldadığı isim Aysuda...

Adını fısıldayan rüzgâr, kaderini yazan gökyüzü. Bir hastane koridorunda yankılanan ayak sesleri, uykusuz gecelerin ve çaresiz duaların gölgesinde büyüyen bir kalp. O, insanların kırılgan hayatlarını avuçlarının içinde taşıyan bir doktor; yaraları iyileştirirken kendi ruhundaki boşluklarla yüzleşen bir kadın.

Beyaz duvarların ardında ölümle hayat arasında sıkışan nefesler, geceleri uykusuz bırakan vicdan hesapları ve bir adam: Pars. Sessizliğiyle konuşan, derinliğiyle ürperten bir bilmece. Onun gelişi, bir başlangıç mı, yoksa geçmişin açılan en derin kesiklerinden biri mi olacak?

Gizemli, keskin bakışlarında fırtınalar saklayan bir adam. Onun dünyasına girdiğinde, Aysuda sadece bir hastanenin değil, kalbinin de labirentine adım attığını biliyor. Ama kaderin yolları daima dümdüz değildir. Aşk, bazen bir mucize gibi doğar, bazen de bir enkazın içinden filizlenir.

Aysuda, geçmişin hayaletleriyle savaşırken, Pars ona yeni bir başlangıcın kapısını aralıyor. Peki, aşk bir kurtuluş mu, yoksa yeni bir sınav mı olacak?

Bazı hikâyeler, yalnızca yaşanarak anlaşılır. Ve bazı insanlar, kaderin ta kendisidir.